Avrupa merkezcilik, Avrupalılar tarafından geliştirilen ahlaki, kültürel, maddi ve manevi değerlere ve normlara Avrupamerkezcilik yaklaşımına göre bakmayı ve değerlendirmeyi ifade eder.
Bu ahlâkî ve kültürel değerler, kategoriler ve kanaatler Avrupa merkezcilikte düşünce ve eylemin merkezindedir.
Bununla birlikte, Avrupamerkezcilik terimi yalnızca coğrafî Avrupa'yı değil, Kuzey Amerika, Güney Afrika ve Avustralya'daki sözde Batı dünyasının bütün sanayileşmiş "neo-Avrupa" devletlerini de içine alır.
Avrupamerkezci düşünce, sömürgecilik dönemlerinden bu yana Dünya toplumlarının çoğunda ekonomik, sosyal ve kültürel değişimin arkasındaki itici güç olmuştur.
Avrupamerkezcilik bakış açısına göre Avrupa, genellikle dünya haritasının merkezinde görünür. Bu düşünceye göre dünya tarihinin öznesi Avrupa’dır.
Demokrasi, insan hakları, bireysel özgürlükler, bilim, sanat vb. birçok yüksek değer Batı tarafından insanlığa hediye edilmiştir.
Batı dışındaki dünya ise ancak Batı ile temas kurduğu, onu taklit ettiği ve izinden gittiği ölçüde modern ve ileri olabilir.
“Yakın”, “Orta” ve “Uzak Doğu” gibi coğrafî isimler Avrupa perspektifinden belirlenir.
Saat dilimlerinin hesaplanmasında eski Britanya İmparatorluğu’nun merkezi olan Londra referans noktasıdır.
Sözlükler, okul kitapları, merkezi medya, ilmî teoriler ve daha fazlası çoğunlukla Avrupa merkezli bir bakış açısına dayanmaktadır.
Hastalık sınıflandırmaları, teknik terimler ve diğer birçok ilmî tabir için dünya çapında Latince veya Eski Yunancadan türetilen terimler kullanılmaktadır.
Sözde Üçüncü Dünya ülkelerinden söz edildiğinde veya “az gelişmişlik”, “kalkınma süreçleri” ve “kalkınma yardımı” gibi terimler kullanıldığında genellikle bu ülkelerin Batı dünyasının Avrupa modeline göre gelişmesi gerektiğine işaret edilir.
Refah, hayat standardı, fakirlik, ilerleme, ekonomi, büyüme veya kültür gibi tabirler, Batılı hayat tarzının küreselleşmesine bağlı olarak esasen Avrupa merkezlidir.
Batı’ya göre Batı dışı toplumlar ilkel ve barbardır.
Avrupalılar ve Batılılar, geleneksel olarak gelişmişlik ve medeniyet iddiasında bulunurken Dünya'nın diğer bölgelerini genellikle “barbar” veya “ilkel” olarak görürlerdi.
Şehirleşme, devlet teşkilatlanması ve eğitim kurumları medeniyetin merkezî özellikleri arasındaydı.
Avrupamerkezcilik, Dünya'nın diğer bölgelerine karşı bir farklılık ya da üstünlük duygusunun ifadesiydi.
Avrupalılar bu üstünlük duygusunu ilmi kaynaklarında şu şekilde ifade ediyorlardı.
Avrupa, Dünya'nın 4 parçasının en küçüğü olsa da bazı sebeplerden dolayı diğerlerine tercih edilir. Buna göre Avrupa’da her türlü gıda maddelerinde bolluk mevcuttur. Sakinleri iyi ahlâklı ve kibar kimselerdir. Ayrıca Avrupalılar ilim ve zanaatlar bakımından da dâhidirler.
Avrupa, dünyevî yapısı, kültürel-tarihî ve siyasî önemine göre dünyanın beş kıtasının en ehemmiyetlisidir. Maddî zenginlik ve gelişmişlikle beraber, manevî yönden de zengin ve daha gelişmiştir. Bu yönden de daha fazla bir üstünlük sahibidir.
Avrupamerkezciliği merkeze alan ve tabulaştıran bu yaklaşımlara, görüşlere eleştiriler de getirilmiştir.
Bu eleştirilerden birisi, Avrupamerkezcilik tabirinin, karmaşık, çelişkili ve tarihi olarak tutarsız olduğu yönündedir.
Başka bir eleştiriye göre de Avrupamerkezcilik bir sosyal teori değil, hakim sosyal teorilerin ve ideolojilerin çoğunun altında yatan dünya görüşünün çarpıtılmasıdır.
Bu eleştirilerden birinde Avrupamerkezciliğin dört boyutu olduğu belirtilir.
Bu boyutlardan birisi, Avrupamerkezciliğin Batı toplumlarının üstünlüğünü öne süren bir yaklaşım olduğudur.
Diğer bir yaklaşım da, Dünya'nın Batılı olmayan bölgelerine ait "oryantalist" bakış açısıdır.
Üçüncü yaklaşım ise, Avrupa tarihini küresel gelişmeler için bir model olarak evrenselleştiren bir kalkınma zihniyeti olduğudur.
Dördüncü bakış açısı da, Batı dışı tarihin Avrupa'nın gelişimi üzerindeki etkisinin âdeta gizlenmesidir.
Avrupamerkezci Bakış Açısıyla Avrupalılar Dünyanın Büyük Bir Bölümünde Hakimiyet Kurmuşlardır
Avrupamerkezci tez, “Batılı” ve “demokratik” olarak inşa edilen Klasik Yunan’dan ve Roma İmparatorluğu aracılığıyla Avrupa metropollerine ve ABD'nin kuruluşuna kadar uzanan doğrusal bir tarihî seyirle karakterize edilir. Bu teze göre Avrupa her zaman ilerici gelişmelerin motoru olarak görülmektedir.
Mesela, feodalizm, demokrasi, sınıflı toplum, kapitalizm, sanayi devrimi, bilim, kalkınma ve hümanizmdeki başarılar, bunlarda meydana gelen gelişmeler bu tezin en belirgin özelliklerindendir.
Ortaçağ’da, Hıristiyan misyonerlik görevinin kabul edilmesiyle birlikte Avrupamerkezli bir benlik imajı gelişmiştir.
Avrupamerkezciliği sömürgeciliğin dünya görüşü olarak isimlendiren, değerlendiren görüşler, düşünceler de vardır.
Bu düşüncelere göre Avrupamerkezcilik, ilk olarak sömürgeciliğin ifade ediliş temeli olarak ortaya çıkmış ve bu görüşle Avrupalı güçler, Dünya'nın büyük bir bölümünde hegemonya kurmuşlardır.
Avrupamerkezci bakış açısı, modernliği yalnızca Avrupalıların ortaya çıkardığını kabul eder. Bu görüşe göre modernliğin ortaya çıkmasında Avrupalı olmayanların katılımı ve katkısı yoktur.
Mısırlı iktisatçı Samir Amin, Avrupamerkezciliği, esasen evrensel olmayan ve tahakkümü teminat altına almaya motive eden modern bir mit olarak görüyor. Samir Amin’e göre Avrupamerkezcilik, Avrupa ve dünya tarihinin yeniden inşası, kapitalizmin ideolojik olarak yeniden yapılandırılması çerçevesinde meşrulaştırılır ve sözde evrenselcilik olarak takdim edilir.
Avrupamerkezciliği Model Alan Batı Dışı Toplumlar İçin Bedel Ağır Olmuştur
Batı’nın üstünlüğü fikrini içeren Avrupamerkezci tarih anlayışı, 18. Yüzyıldan itibaren Batı dışı toplumlar tarafından da kabul görmeye başlamıştır. Dünyayı adeta büyük bir sömürge haline getiren Batılıların askeri ve ekonomik gücünün yanında özellikle modern sosyal bilim ve tarih ya da tarihle ilişkili bilimsel disiplinler tarafından da bu tekelci anlayış neredeyse bilimsel bir yasa haline gelmiştir.
Özellikle Uzakdoğu ve Yakındoğu toplumlarının önemli bir bölümü varlıklarını sürdürebilmelerinin temel şartı olarak Batılı gibi olmayı görüyorlardı. Bu şekilde inanıyorlardı.
Bu toplumlar için bu yönelimin bedeli ağır olmuştur. Batılılaşma gayreti içinde olan Batı dışı toplumların büyük bir kısmı kendi köklerinden uzaklaşmışlardır. Onlar için durum o hale gelmiştir ki, kendi tarihi varlıklarını bile Batılı anlatılar ekseninde okuyor, geçmiş tecrübelerini Batılı kavram ve bakış açıları üzerinden idrak ediyor, kendilerine Batılı bir tarih kurmaya çalışıyorlardı.
Ne var ki, Avrupamerkezci tarih anlayışının ortaya koyduğu olağanüstü başarı kalıcı olmadı. 20. Yüzyılda milyonlarca insanın ölmesine sebep olan dünya savaşları, atom bombası, sömürgeci politikaların iflası, kimyasal ve biyolojik silahlar, kitlesel katliamlar gibi Batı medeniyetinin bu ürünleri, söz konusu tekelci tarih anlayışını sorgular hale getirdi.
Konunun uzmanları Avrupamerkezciliğin artık tarihe sürgün edildiğini söylüyorlar.
Bugün dünyada yaşanan çatışmalar da, Batı’nın vuruşarak çekildiği, gerilediği şeklinde değerlendiriliyor ve yorumlanıyor.
Kaynaklar:
www.youtube.com/@metinuygun713