Bazı insanlar vardır; rüzgârın yönünü herkesten önce hisseder. Daha tabelalar değişmeden duruş değişir. Dün kurulan cümleler bugün “yanlış anlaşılmış” sayılır. Dün savunulan fikirler, bugün sessizce rafa kaldırılır. Kimse özür dilemez, kimse açıklama yapmaz. Çünkü bu dönüşüm bir ayıp değil, neredeyse bir beceri olarak görülür.
Bu tablo, makamların kendisinden çok, makamların çevresinde şekillenenlerde daha net görülür. Güç yer değiştirdiğinde, bazı yüzler de aynı hızla yön değiştirir. Onlar karar verenler değildir; ama karar verene en yakın duranlardır. Yetki kullanmazlar, ama yetkinin sıcaklığını herkesten önce hissederler. Bu yüzden esas mesele hizmet değil, mesafedir: Kime ne kadar yakın durulduğu.
Kraldan çok kralcılar, çoğu zaman en yüksek sesle konuşanlardır. Sürekli “biz buradayız” derler. Sürekli fedakârlık anlatırlar. Ama iş üretmezler; hikâye üretirler. Emek vermezler; emek verdiklerini anlatırlar. Bir iş gerçekten yolunda gitmişse sahiplenirler, ters gitmişse hızla başka bir gölgeye geçerler. Çünkü onlar için sadakat, sabit bir değer değil; anlık bir yatırımdır.
Bu kişilerin en büyük cesareti, insanların hafızasını küçümsemeleridir. Dün kapısından çevirdiklerini, bugün yok saydıklarını, dün küçümsediklerini hatırlayan kimse olmadığını sanırlar. Hatta bazen öyle bir özgüvenle davranırlar ki, sanki herkes onların geçmişini değil, yalnızca bugünkü pozisyonunu görmek zorundaymış gibi. Oysa gerçek şudur: İnsanlar unutmuyor; sadece susuyor.
Asıl çarpıcı olan ise sessiz kalanların durumudur. İşini hakkıyla yapanlar, bağırmaz. Kendini pazarlamaz. Fotoğraf karesinde öne geçmeye çalışmaz. Onlar için görüşler değişebilir ama iş ahlakı değişmez. Kim yönetirse yönetsin, yaptıkları işin kalitesi aynı kalır. Bu yüzden çoğu zaman sistemin en rahatsız edici unsurları da yine onlardır. Çünkü çıkar düzenleri, sessiz ama sağlam duranları sevmez.
Kamu yönetimi; kişisel sadakatler, kör bağlılıklar ve çıkar ilişkileri üzerine kurulduğunda liyakat bir süs eşyasına dönüşür. Herkes ağzında taşır ama kimse gerçekten kullanmaz. Yeni dönemler başlar, isimler değişir, yüzler değişir. Ama etrafta dolaşan alışkanlıklar pek nadir değişir. Değişim, çoğu zaman yalnızca merkezde sanılır; çevresi ise aynı kalır.
Bugün yüksek sesle konuşanların yarın sessizleştiğini çok gördük. Dün her yerde olanların, bir sabah ortadan kaybolduğunu da… Geriye kalan ise hep aynıdır: Yapılan iş. Ve o iş, kimin gerçekten orada olması gerektiğini er ya da geç gösterir.
Son Söz Sude'den: Omurgasını rüzgâra göre ayarlayanlar, en sert fırtınada ilk savrulanlardır
