Tarihte Barış ikiyüzlülükten ibarettir; savaştan sonra iyilik meleği timsali yenilmiş komutanları, siyasileri çağırıp onları ezmekten başka bir şey değildir. Barış, çoğu zaman savaşla gelir. Roma Barışı da tam olarak bunun vücut bulmuş halidir.
Pax Romana, Roma’nın en uzun soluklu barış dönemidir; milattan önce 27 yılından milattan sonra 180 yılına kadar süren bir dönemdir. Bu 207 yıllık süreç, İmparator Augustus’un iktidara gelişiyle başlar [1]. Ama unutulmamalıdır ki bu barış, kelimenin tam anlamıyla barış değildi; bu, kılıçlarla kontrol altına alınmış halkların sessizliğiydi [2].
Roma, küçük ticari yolları büyüttü, küçük ticari kentleri büyük ticari kentler haline getirdi. Dönemin birçok halkı için adaletin temelini attı [3]. Fakat neredeyse kelimenin tam anlamıyla her yolun başında askerî lejyonlar vardı, güvenlik ancak böyle sağlanabilirdi. Bu barışın ardında birçok çarmıha gerilmiş insanlar, tehcir edilmiş halklar, diz çöktürülmüş krallar yatıyordu [4].
Peki Roma Barışını bu kadar önemli kılan şey neydi?
Cevap açık: İstikrar. Günümüzde birçok devletin halen başaramadığı, ülkelerindeki halkları kapsayan bir düzenin olmayışı, ülkelerinde istikrarı halen çözemeyişleri halen Roma kadar medeni olamayışlarındandır [5]. Elbette adalet herkes için eşit değildi. Ama Roma vatandaşı için bu dönem, tarih boyunca eşi benzeri görülmemiş bir dönemdi; tamamen rahat ve güven ortamını oluşturmuştu Roma.
Bugün dünya halen “Barış” kelimesini tartışıyor. Acaba barış, herkesin memnun olduğu bir düzen mi yoksa herkesi dizginleyen bir güç mü?
Roma Barışı ise her ikisini de içinde barındırıyor. Belki de tarihten çıkaracağımız ders şu olmalı: “Barışı korumak istiyorsan önce adil olmalısın” [6].
Roma İmparatorluğu, tarihin görüp görebileceği hem en medeni hem en gelişmiş hem de en kültürel çoğulluğu içinde barındıran bir imparatorluktu. Dünya üzerinde ilk medeni devletlerdendir. Devlet yapısı sabit olup başarılı olabilen sayılı devletlerdendir. Bir kısım tarihçiler Pax Romana’yı sert dille eleştirmiştir; örneğin Roma tarihçisi Tacitus, “Çöl yaratıyorlar ve buna barış diyorlar” diyerek esprili bir dille eleştirmiştir [2].
Bir kısım tarihçiler de Pax Romana’yı övmüştür; örneğin 18. yüzyıl tarihçisi Edward Gibbon, “Roma’nın en büyük zaferi kılıçla elde ettiği sessizlik değil, hukukla tesis ettiği düzendi” diyerek bu sistemi övmüştür [5].
Benim nezdimce Pax Romana bu dünya için en medeni sistemdir, insanoğlunun hak ettiği sistem budur. Yani ben Edward Gibbon gibi düşünenlerdenim ama Tacitus haksız diyenlerden değilim.
Belki de bugün, barış dediğimiz şeyin kimin sustuğuyla değil, kimin gerçekten konuşabildiğiyle ölçülmesi gerekiyor.
[1] Suetonius. On İki Sezar'ın Hayatı. Çev. Kemal Atakay. İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2011. s. 15–37.
[2] Tacitus. Agricola. Çev. A. Birkan. İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2006. s. 64.
[3] Polybius. Tarihler (Histories), Kitap VI. Çev. Seçkin Selvi. Ankara: Dost Kitabevi, 2017. s. 213–245.
[4] Cassius Dio. Roma Tarihi, Kitap 51–56. Çev. E. Öztürk. İstanbul: Alfa Yayınları, 2020. s. 115–190.
[5] Gibbon, Edward. Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, Cilt I. Çev. Ali Berktay. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2012. s. 59–85.
[6] Augustus. Res Gestae Divi Augusti (İlahi Augustus’un İşleri). Çev. Mustafa Adak. İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2009. s. 14–29.