Kadının adı, yüzyıllar boyunca çoğu zaman fısıltılarda anıldı; toplumun görünmeyen yüklerini omuzlarken kendi adımlarının sesini bastırmak zorunda kaldı. Oysa 5 Aralık, işte tam da bu sessizliği yaran bir tarihin adıdır: Türk kadınının siyasal haklarını kazandığı, sesinin yankıya dönüştüğü, görünmezliğin görünürlüğe evrildiği gün...
Bu tarih, yalnızca bir hak kazanımını değil, aynı zamanda toplumun vicdanının uyanışını temsil eder. Bir kadının evdeki emeğinden, iş yerindeki üretkenliğine; okul sıralarında kurduğu hayallerden, ülkenin kaderine yön verecek kürsülere uzanan uzun bir yolun dönüm noktasıdır. Çünkü kadın hakları, yalnızca kadınların değil, insanlığın adalet terazisidir; toplumun gelişmişlik seviyesi, kadının ne kadar görüldüğü ve duyulduğu ile ölçülür.
Bugün, her bir kadın; sabahın ilk ışığında evini toparlayan anne, okulunda geleceği mayalayan öğretmen, yönetimde söz sahibi olan lider, bir şehrin nabzını tutan emekçi ya da sessizce hayal kuran genç bir kız… Hepsi kendi hikâyesinin kahramanı. Hepsi, 5 Aralık’ın ruhunda saklı olan eşitlik iddiasının bir parçası.
Ama bu gün, sadece kutlamaların değil, yüzleşmelerin de günüdür. Çünkü hâlâ duyulmayan çığlıklar var; hâlâ örülen duvarlar, ne yazık ki kadınların adımlarına set oluyor. Bize düşen, tarihin bize bıraktığı bu emaneti daha gür bir sesle geleceğe taşımak: Kadının hakkını savunmak, varlığını görünür kılmak, potansiyeline alan açmak…
Unutmayalım: Kadın güçlenirse toplum büyür; kadın özgürleşirse ülke nefes alır; kadın yürürse dünya değişir.
Bu 5 Aralık’ta; her kadının yoluna ışık düşsün, sesi yankı bulsun, mücadelesi karşılık görsün. Çünkü hak, ancak hatırlandığında ve sahip çıkıldığında yaşamaya devam eder.
