Bir milletin belki de kendini tanıması, belki de kendi benliğini bulmasıydı bu ideolojik akım. Son yüzyıllar içinde en etkin ideoloji: Türkçülük. Türkçülük, 19. yüzyılın ortalarında Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde ortaya çıkmış ve hâlen daha modern Türkiye’de etkisini artırmış bir modern ideolojidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan birkaç sütundan biridir Türkçülük. Çok katmanlı ve çok köklü bir milliyetçilik hareketiydi. Bu hareketin entelektüel temelleri Tanzimat dönemiyle birlikte atılmaya başlandı. İlk defa "Türk" kimliği hem kültürel hem de tarihî düzlemde olumlu ve merkezi bir konuma yerleşmişti [1].
Bu sürecin baş mimarlarından Ahmed Vefik Paşa, Osmanlı’da Türk tarihini sistematik olarak ele alan ilk kişidir. Tarih-i Âlem adlı eserinde Türklerin köklü geçmişini vurgulamıştır. Lehçe-i Osmanî adlı sözlüğü ile Türkçeyi sadeleştirme ve halk diliyle yazma çabasında öncülük etmiştir [2]. Aynı dönemde Şemseddin Sami, ünlü eseri Kâmûsü’l-A’lâm’da "Türk" milletini ayrı bir etnografik grup olarak tanımlamış, "Lisân-ı Türkî" ifadesini ilk defa kullanan aydınlarımızdandır [3]. Batıdaki ansiklopedik bilgileri Türkçeye uyarlayarak bir Türk kimliği inşasına katkıda bulunmuştur.
Başka bir etkili figür ise Ali Suavi’dir. Dönemin İslamcı ve Osmanlıcı çizgisine karşı çıkıp halkı "Biz Türküz" diyerek bilinçlendirmeye çalışan ilk siyasi Türkçülerdendir [4]. Bu üç aydınımız ideolojik düzeyde olmasa da Türk kimliğini kültürel düzeyde meşrulaştırmıştır. Türkçülüğün zihinsel, tarihsel ve dilsel altyapısını oluşturmuşlardır.
Bu düşünsel temeller üzerine inşa edilen modern anlamda ideolojik Türkçülük ise Türkistan, Kırım, Kazan ve Kafkasya bölgelerinden aydın Türkler tarafından şekillendirilmiştir. İsmail Gaspıralı, “Dilde, fikirde, işte birlik” sloganıyla sadece Osmanlı Türklerini değil, bütün Türk dünyasını ortak bir kültür, dil ve eğitim çatısı altında toplamayı hedeflemişti [5]. Tercüman gazetesi ile tüm Türk halklarına hitap eden ilk yayın organını oluşturmuştur. Gaspıralı’nın pragmatik ve bütünleştirici yaklaşımı, etnik milliyetçilikten ziyade bir kültürel birlik fikriydi.
Bu yaklaşımı daha siyasi ve teorik zemine oturtan kişi ise Yusuf Akçura olmuştur. 1904 yılında yayımladığı ünlü makalesi Üç Tarz-ı Siyaset, Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük arasında bir tercih yapılması gerektiğini vurgulayan ilk ideolojik metindir [6]. Akçura’ya göre Osmanlı artık imparatorluk kimliğini taşıyamayacağı için Türk kimliği üzerine kurulu bir devlet modelini savunmuştur. Bu siyasi Türkçülüğün yanında, Ahmet Ağaoğlu gibi aydınlar da liberal düşünceyle harmanlanmış bireyci Türk milliyetçiliğini savunarak bireyin gelişimini Türk milletinin ilerlemesiyle bağdaştırmıştır [7].
Ancak Türkçülüğü gerçek anlamda bir ideoloji haline getiren ve sistemleştiren şüphesiz ki Ziya Gökalp olmuştur. Gökalp hem sosyolog hem de düşünür kimliği ile Türkçülüğün felsefi, kültürel ve siyasi temellerini atmıştır. “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” üçlemesi ile hem milliyetçiliği, hem dini hem de batılılaşmayı bir arada yürütmeyi savunmuştur; "Turan" ülküsü ile Türk milletinin tarihsel misyonunu ve coğrafi birliğini hayal etmiştir [8]. Ziya Gökalp’e göre Türk milleti sadece etnik bir kategori değil; aynı zamanda ortak dil, kültür, din ve ülkü birliği taşıyan sosyolojik bir varlıktır. Gökalp, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ideologlarından biri olarak bu düşüncelerin devlet politikası haline gelmesini sağlamıştır. Enver Paşa, Talat Paşa, Bahattin Şakir, Nazım Bey gibi İttihat ve Terakki liderleri, Türkçülüğü devletin resmi politikası haline getirmiştir. Özellikle 1913 Babıâli Baskını sonrası iktidarı ele geçiren bu kadro, Türkçülüğü sadece fikir düzeyinde değil; eğitimde, nüfus politikalarında, askerî stratejide ve toplumsal mühendislikte de uygulamıştır [9]. Enver Paşa, Türkçülüğün sadece kâğıt üzerinde değil, savaş meydanlarında da olduğunu kanıtlamış birisidir. Askeri Turancılığın bir simgesi haline gelmiştir. 1921 yılında Türkistan’da Sovyetlere karşı mücadele eden Basmacı Hareketi’nin liderliğini üstlenmiş ve ideolojik Türkçülüğün sahadaki simgesi olmuştur [10].
1912’de kurulan Türk Ocakları, Türkçülük fikrinin halka yayılması, özellikle de gençler arasında yaygınlaştırılması açısından büyük rol oynamıştır [11]. Burada yetişen kadrolar arasında ileride Cumhuriyet’in kurucu neslini oluşturacak birçok isim vardı. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Türkçülük, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde devletin resmî ideolojisinin bir parçası haline gelmiş; “Vatandaş Türkçe Konuş”, Türk Tarih Tezi, Güneş Dil Teorisi gibi projelerle desteklenmiştir [12]. 1930’larda bu akım, kültürel Türk milliyetçiliği olarak daha da güçlenmiş ve halka tamamen empoze edilmiştir. Yeni kurulan Cumhuriyet rejimi ise etnik Türk kimliğini esas alan bir vatandaşlık tanımı geliştirmiştir.
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” – Mustafa Kemal Atatürk
Böylece Türkçülük, Türk Cumhuriyeti’nin ideolojisinin temel taşlarından biri haline gelmiştir. 1944 yılında Türkçülük-Turancılık davası, bu akımın devletle çeliştiği noktayı temsil etmiştir [13]. Dava, hem komünizm karşıtı bir refleksin hem de milliyetçiliğin aşırı uçlara yönelmesine dair bir kırılma noktasıydı. Bu olaylar Türkçülüğün uzun yıllar resmî ideolojiye mesafeli bir pozisyonda kalmasına neden olmuştur.
1950’lerden itibaren Türkçülük, Soğuk Savaş koşullarında komünizme karşı ideolojik bir siper haline gelmiştir. 1969 yılında Alparslan Türkeş önderliğinde kurulan Milliyetçi Hareket Partisi, Türkçülüğü siyasal bir programa dönüştürmüştür. Dokuz Işık Doktrini, millî kültür, millî şuur, ülkücülük kavramlarıyla Türkçülüğü bir devlet politikası olarak önermekteydi [14]. 1970’li yıllarda Ülkücü hareket, sola karşı sokakta etkili olan milliyetçi örgütlenmelerin çekirdeği haline gelmiştir.
1980 darbesi sonrası Türkçülük-Turancılık ideolojisi yerini Türk-İslam sentezine bırakmıştır. Bu sentez, hem milliyetçiliği hem de muhafazakâr dini değerleri birleştirmeyi amaçlamıştır [15]. 1980 sonrası MHP, MÇP ve BBP gibi partiler Türkçülüğü daha yumuşak, sistemle barışık bir ideoloji haline getirmiştir. 1991 yılında SSCB’nin dağılması ile Türkçülüğe yeni bir jeopolitik alan açılmıştır. Türk Cumhuriyetleri ile ilişkiler; TİKA, Türk Konseyi, Ortak Alfabe, Türk Dünyası Kurultayı gibi girişimlerle geliştirilmiştir [16]. Bu dönem, dış politikada Turan fikrinin diplomatik biçimde dirildiği bir süreci başlatmıştır. Aynı zamanda iç politikada milliyetçiliğin yükselişi başlamıştır.
2000’lerde ise Türkçülük yerini İslamcı-muhafazakârlığa bırakmıştır. Ancak günümüzde genç kuşak, Zafer Partisi ile birlikte Pan-Türkizm gibi bir ideoloji çevresinde buluşmuştur. Günümüzde MHP, İYİ Parti ve Zafer Partisi en etkin siyasi Türkçü partiler olarak görülmektedir. MHP, devletle bütünleşik bir Türk milliyetçiliği fikrini savunurken; Zafer Partisi daha çok etnik Türkçülük vurgusu yapmaktadır. Günümüzde “Seküler Milliyetçilik”, “Modern Türkçülük”, “Pan-Turanizm” gibi akımlar yükselmekte ve özellikle genç nesil arasında ilgi görmektedir. Osmanlı’nın son dönemlerinde ortaya çıkan bu ideoloji, artık Cumhuriyet’in temel taşlarından biri olmuş; her dönemin gençlerine hitap eden, yediden yetmişe herkesi ilgilendiren bir millî duruş haline gelmiştir.
Türkçülüğün her dönemde var olması demek, bu ülkenin böyle bir nesli varken yıkılamayacağı anlamına gelmektedir.
Bu kutlu ülkü bir ideolojiden öte, artık bir kültürdür. Bu kültürümüze sahip çıkmazsak, ülkümüz kaybolur.
KAYNAKÇA
1. Ahmed Vefik Paşa. (1876). Lehce-i Osmanî (Cilt I–II, 1293 s.). İstanbul: Matba‘a-i Âmire.
• Ayrıca bkz.: TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt 27, s. 127–128.
• Erişim: https://islamansiklopedisi.org.tr/lehce-i-osmani
2. Akçura, Y. (1904). Üç Tarz-ı Siyaset (s. 1–32). Türk Gazetesi, Kahire.
• Yeniden basım: (2019). İstanbul: Salon Yayınları, s. 301–302.
• Erişim: https://www.otuken.com.tr/uc-tarz-i-siyaset
3. Gökalp, Z. (1918). Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak (Bölüm 1: s. 1–10). İstanbul: Evkaf-ı İslamiye Matbaası.
• Yeniden basım: (1976). Kültür Bakanlığı; (2014). Ötüken Yayınları.
4. Sami, Ş. (1889). Kâmûsü’l-A’lâm (Cilt 1). İstanbul: Mihran Matbaası.
• Özellikle “Türk” maddesi.
5. Berkes, N. (2018). Türkiye’de Çağdaşlaşma (9. Baskı). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
• Bölüm: 3, s. 95–120.
6. Gaspıralı, İ. (1883–1914). Tercüman Gazetesi. Bahçesaray: Tercüman Matbaası Arşivleri.
• Anahtar yazılar: 1884–1893 tarihli “Islah-ı Medaris”, “Lisan Birliği” yazıları.
7. Tunaya, T. Z. (1984). Siyasi Partiler ve Türkiye’de Particilik (s. 207–233). İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları.
8. Landau, J. M. (1995). Pan-Turkism: From Irredentism to Cooperation (s. 85–102). Indiana: Indiana University Press.
9. Karpat, K. H. (2004). Osmanlı’dan Günümüze Kimlik ve İdeoloji (s. 159–190). İstanbul: Timaş Yayınları.
10. Türk Ocakları Genel Merkezi Arşivleri. (1912–2023).
• Özellikle: Kuruluş dönemi belgeleri ve Cumhuriyet öncesi bültenler.
11. Türk Tarih Kurumu Yayınları. (1932–2020).
• Türk Tarih Tezi (1932), Güneş Dil Teorisi Raporları (1936).
12. Akgönül, S. (2005). “1944 Türkçülük Davası ve Sonuçları”. Toplumsal Tarih, 13(148), s. 41–47.
13. Türkeş, A. (1969). Dokuz Işık (s. 15–38). İstanbul: Bozkurt Yayınları.
14. Çetinsaya, G. (2005). Türk-İslam Sentezi: Siyasal Bir Proje (s. 61–79). İstanbul: Dergâh Yayınları.
15. T.C. Dışişleri Bakanlığı, TİKA ve Türk Konseyi Raporları. (1992–2022).
• Kaynak: https://www.tika.gov.tr, https://www.turkkonsey.org
16. T.C. Dışişleri Bakanlığı, TİKA ve Türk Konseyi Belgeleri. (1992–2022).
• Türk Cumhuriyetleri ile ilişkiler, TİKA projeleri, Ortak Alfabe Girişimi, Türk Dünyası Kurultayları, Türk Konseyi Zirve Raporları.
• Erişim:
– https://www.tika.gov.tr
– https://www.turkkonsey.org
– https://www.mfa.gov.tr/turkiye-ve-turk-dunyasi.iliskileri