Bugün yine takvimlerde aynı tarih yazıyor: 3 Aralık Dünya Engelliler Günü.
Ama ben bu günü kutlanacak bir gün gibi görmüyorum. Çünkü bir şeyi kutlamak için önce onu gerçekten çözmek gerekir. Biz daha engelli bir vatandaşın şehir içinde rahatça dolaşmasını sağlayamamış bir toplumken, elimizde kutlanacak ne var?
Velhasıl, her yıl aynı şey oluyor:
Bir günlüğüne farkındalık, bir günlüğüne duyarlılık, bir günlüğüne hatırlama…
Sonra ertesi gün kaldığımız yerden devam: Bozuk rampalar, dar kaldırımlar, kapatılmış geçişler, otobüslerde çalışmayan mekanizmalar, insanların sabırsız bakışları…
Bence engellilik, engelli bireyin sınavı değildir.
Toplumun sınavıdır. Bizim sınavımızdır.
Bugün engelli bireylerin yaşadığı zorlukları konuşuyoruz ya… O zorlukların büyük kısmını doğuran şey engellilik değil; biziz. Bizim ihmallerimiz, bizim duyarsızlığımız, bizim alışkanlıklarımız.
Çünkü gerçek şu:
Engelli vatandaşlarımız hayata bizden daha çok tutunuyor.
Daha sabırlı, daha mücadeleci, daha direngenler.
Onların ihtiyacı acınmak değil, merhamet değil.
Onların ihtiyacı eşitlik, fırsat, erişilebilirlik ve saygı.
Şehirler Engel Üretiyor
Bir vatandaş düşün; kaldırıma çıkmak için rampa arıyor, rampa var ama bozuk.
Otobüse binecek, rampayı açmak için görevli uğraşamıyor.
Kuruma gidecek, binanın merdiveni var ama asansörü yok.
Bu mudur bizim “farkındalığımız”?
Bugün devlet bir şey der, belediyeler bir şey söyler, kurumlar birkaç iyi niyet mesajı yayınlar. Ama ben söz değil; yol istiyorum, rampa istiyorum, düzenleme istiyorum.
Göstermelik değil, kalıcı çözüm istiyorum.
Engelli Kardeşlerimiz Üretiyor, Biz Engelliyoruz
İnsanlarımızın çoğu çalışıyor, üretiyor, çabalıyor. Aralarında sanatçısı da var, memuru da var, öğretmeni de…
Ama onlara verilen iş değil, onlara engel olan bakış açısı dert.
– “Yapamaz.”
– “Zor olur.”
– “Uğraşmayalım.”
Bu cümleler, fiziksel engelden daha büyük bir engel oluşturuyor. Çünkü asıl engel zihniyettedir. Atîk bir anlayışla değil; modern, insana yakışır bir düzenle ilerlemek zorundayız.
Devletin ve Belediyelerin Yapması Gerekenler Belli
Aslında çok büyük teorilere gerek yok. Yol belli, yöntem belli:
Kaldırımları standartlaştır,
Tüm rampaları çalışır hâle getir,
Toplu taşımayı erişilebilir kıl,
Kamu binalarını engelsiz hâle getir,
Engelli istihdamını artır,
Eğitimde tüm kapıları aç.
Bu kadar basit.
Ama basit olanı başarmak çoğu zaman en zorudur.
Ben duygusal konuşmuyorum. Romantik bir yazı da değil bu.
Çünkü engelli vatandaşlarımız pamuklara sarılmaya ihtiyaç duyan insanlar değil, hayatın içinde yerini hak eden bireylerdir. Onları “bir günlüğüne hatırlamak” vicdana değil, reklama yakışır.
O yüzden bu günün adı bence farklı olmalı.
“Engelliler Günü” değil…
“Toplumun Kendi Vicdanıyla Yüzleşme Günü.”
Kendimize şu soruyu sormalıyız:
“Engelli bir vatandaş benim yaşadığım şehirde rahatça yaşayabiliyor mu?”
Eğer cevabımız “Hayır” ise, bu yazının da, bu günün de, törenlerin de hiçbir anlamı yok.
Benim sözüm kısa;
Engellileri hatırlamak zorunda olduğumuz bir gün varsa, bu toplum hâlâ sınıfta kalmıştır.
Asıl hedef, bu özel günlerin “gereksiz” hâle geldiği bir ülke kurmak olmalı. Çünkü her bireyin eşit yaşayabildiği bir ülkede, böyle günlere ihtiyaç kalmaz.
Bugün kendimize dönüp bakma günüdür.
Engellilere ayrı bir dünya değil, hepimizin eşit yaşadığı ortak bir dünya kurana kadar mücadele günüdür.
